7 Eylül 2016 Çarşamba

Vicdan sezidir, sızlarda

Asılmalı mı gökyüzü.
Yıllardır döküyordu oysa sularını üzerimize.
Şimdi bir sorun var, yağmıyor.
Sormadık niye böyle oldu diye.
Bizi kandırdı diye düşünüyoruz, aklımızda sadece son hali.
Hayatta mı bunun gibi..
Yapılan iyiliklerin sayısı değil, son yapılan mühimdir ya.
En son yapılan zor gelmişse insana, kötüsündür..
Gülmemek gerekiyor bence.
İyilikler sahipsiz kalıyor sokaklarda.
Ellerim en sıkı kendi elimi tutabiliyor.
Vicdanım da olmasa benden adam akıllı kötü olurdu.
Sesim gürdür, bağırabilirim acizliğe.
Ama yapamıyorum.
Acizlik vicdanıma dokunuyor.
İştahsız bırakıyor beni.
Düşündükçe batırıyorum gemileri.
Birkaç can simidi atmazsam ben boğuluyorum.
Kasisler çok ya ömrümde.
Dönülmezliğe giden yolları son dakika da fark ediyorum.
Her defasında boğamıyorum vicdanımı, ölemiyorum. 






Anafikir

Koşarak geliyorsun bana her seferinde.
Kollarım bütün dünyayı kucaklayacak kadar cömert açılıyor seni her gördüğümde.
Seviyorum bu hissi.
Boğulmayı çarpıntıdan ve ağlamayı..
Sonra güneş gibi yeniden doğuşunu seviyorum içimde aydınlığının.
Aşk seni içmeyi, zehir olduğunu bilsem de içmeyi, senden cesaret almayı seviyorum. 




Belki

Yakarmadım ki hiçbir şeye, sana nasıl küserim.
Git, mutluluğun bensizliği emrediyorsa, ne çare beklemek.
Bir rüya gördüğümü düşünürüm, avutmaya çalışırım kendimi.
Nede olsa bilirim yalancı tesellileri.
Ayrılık; tanımı ve söylenmesi en zor kelime.
Ve ayrılıklar iyi tanıyor geceleri.
Damlıyor işte gökyüzünden yıldızlar bir bir üzerime.
Rüzgâr tenimi okşuyor, sigaram sönmemek için ısrarla körükleniyor.
Uzaklar canlanıyor gözümde.
Acaba hayâller, insanı daha mı gerçeğe yakınlaştırıyor.
Bugün yıldönümü değil sensizliğin, ilk günü.
Kendimi çok ağır hissediyorum.
Kolay değilmiş unutmaya çalışırken unutamamak.
Kör bir kuyuymuş ya ayrılık, dibi görünmeden insan bırakıyormuş kendini.
Bilmeden bıraktım kendimi, dibe vurdum, en dibe..
Sersem zihnim, alkolle bedenimi, dumanla suretini uyuşturamaz bilirim.
Bilirim de belki var ya işte, belki.
Belki bir gün dönersin de. 

Buluşma. (Arabesk de vardır hayatın içinde..)

Şehir gözlerini kapatırken bakakaldım parmağındaki yüzüğe.
Kaç sene oldu görüşmeyeli, 10 sene mi, belki daha da fazla.
Sevgi bozulmuyormuş ayrılık geçse de üstünden onca seneyle.
Bugün gözlerine baktığımda anladım bunu.
“Merhaba” sözü ilk defa mesafe koydu ya aramıza.
Kendimi çok yabancı hissettim.
Gözlerine baktım dakikalarca.
Hayalle gerçek arasında ayrım yapamadım.
Sen fark etmeden bir cimcik attım  koluma,
Anladım gerçektin ve karşımdaydın.
Konuşmadın hiç.
Elini çantana götürdün, bir kalem çıkardın..
Bana uzattın..
“Senden kalan son hatırayı, sana vermek için buradayım” dedin.
Üniversite sınavına hazırlanırken bana hediye ettiğin, kaybettiğimi sandığım kalemdi o.
Almadım kalemi, ısrar etmedin.
Hoşçakal demek için uzandı ellerimiz birbirine.
Elim elindeydi..
O an dönüş olsaydı eskiye vazgeçerdim ömrümün kalanından.
İlk aşkım, seni halâ sevdiğimi bile söyleyemedim..
Sözlerim sansürlü kaldı, bakışlarım günahkâr.
Parmağındaki yüzük bizi Bey ve Hanım yapan ünlem oldu.
Uzaklaşırken ayaklarım, dönüp bakamadım.
Belki bir gün o kalemi tekrardan bana vermek istersin umuduyla, geldiğim gibi gittim..





Kahrolsun ki,
Her şey bilmediğin gibi.
Onlarca mevsimdir uzak,
Yüzbinlerce cümledir ayrıyız.











Bir gidişin ardından


Bu koca şehir hapishane, sensiz tadı yok ki hiçbir şeyin.
İlk gün yeni bir güneş doğmuştu ya seninle,
Şimdi hazan var, batan ve doğmayan bir güneşin ardından bakıyorum halâ.
Yaktım tüm yazılarımı, delilsiz bir aşkın tek savunucusu dilimdeki sözler.
Kadınım; elimdeki son iyiliğim, ben bu acıyla yakarım dünyayı sen habersiz kalırsın.
Ve aldatılmışlık sayarım gidişini, feryat ederim her şeye, sen duymazsın. 

Baba ve çocuk

“Bırakıldığı gibi, en son hali bu, soru sorma, bu  işte almak istediğin” dedi baba çocuğuna.
Çocuk babasına baktı, “hayır baba, bu değil benim istediğim, kandırıyorsun beni” dedi.
Baba sustu, “hadi gidelim dedi”. Çocuk bir şey söylemedi, başı önde yürümeye başladı.
Baba ve çocuk uzun süre yürüdüler, çocuk bir dondurmacının önünde durdu, babasına baktı, bir şey söylemedi, baba dondurmacıya girdi, bir top vanilyalı dondurmayla çıktı dışarı, çocuğa uzattı , çocuk hüzünlü bir gülümsemeyle aldı dondurmayı. Çok yürüdüler, hiç konuşmadan. Çocuk babasına “niye beni kandırıyorsun baba” dedi. Baba “ hayır kandırmıyorum seni” dedi. Çocuk sustu, baba elini çocuğunun uzun sarı saçlarına uzattı, okşadı, çocuk tepki vermedi.Ortaköy’de bir bank sessiz, sakin, kimsesiz.
Çocuk  ve baba çaresizliğin son duellosunu yapmak için yürüdüler o banka doğru. Çocuk “baba işte burası” dedi. Baba “evet biliyorum, geldik” dedi. Birlikte banka oturdular. “Biliyor musun, ben çok düşündüm ölmeyi” dedi baba. Çocuk “ben de baba” dedi”. Baba sarıldı çocuğa, çocuğun gözleri buğulanmaya başladı ve ilk damla yaş düştüğünde gözünden, babasının elini sımsıkı tuttu. “Niye böyle oldu baba” dedi çocuk. Baba “kader” dedi. “Neden baba, neden kader benim annesizliğimi istesin ki” dedi çocuk. “Belki seni çok sevdiği içindir” dedi baba çocuğa. Çocuk “baba annemi sen öldürdün, biliyorum” dedi. “Bildiğini bildiğimi de biliyor musun” dedi baba çocuğa. “Biliyorum” dedi çocuk..Yıl 1985 ay belli değil, saatte, anne hamile 8. ayında, erken doğum için baba, anneyi, arabayı bütün dikkatiyle son gaz kullanarak son anda yetiştirdi hastaneye, hemen ameliyathaneye alındı anne. Bir süre sonra baba ameliyathane önüne çağrıldı. Heyecanla ameliyathane önüne koştu baba.
Kapıda O’nu orta boylu, bayan bir doktor bekliyordu, doktor” eşinizin durumu çok kritik, çocuk ters geliyor ve işin kötü tarafı,  çıkarken eşiniz kasıldı ve çocuk sıkıştı, ya çocuğu parçalayarak çıkarıcaz, ya da anneyi parçalayarak çocuğu..
Baba zor durdu ayakta, “çok vaktiniz yok hızlı karar vermek zorundasınız” dedi doktor. Baba “benden bunu nasıl istersiniz” dedi.. Doktor “çocuk mu, anne mi” diye sordu babaya. Baba anneyi düşündü, çocuğu ne kadar çok doğurmak istediğini, karnında kımıldadığında nasıl heyecanlandığını ve mutlu olduğunu, bu çocuğu ne pahasına olursa olsun doğurmalıyım dediğini.. Durdu, biraz bekledi gözlerinden yaşlar dökülerek çocuk dedi.Çocuk ve baba o bankta saatlerce hıçkıra hıçkıra ağladılar. O bank babanın, annenin elini ilk tuttuğu yerdi. Çocuk babasının elini daha sıkı tuttu.
Baba, Gül annenin ismi sana çok yakışıyor kızım dedi.. Çocuk gülümsedi, “eminim annem şimdi bizi izliyordur baba” dedi.. O gün o yerde  sevgi ve cinayet kardeş oldular…
246458_429074583792321_1335775705_n